Aralık 24, 2024

Sergei Eisenstein’ı içeriksiz biçim, Charlie Chaplin’i ise biçimsiz içerik olarak yorumlar Kubrick.
Haklıdır da.
Biçim (form) sözcüğünün yerine burada hem de hiç tereddüt etmeden kuram sözcüğünü yerleştirebiliriz.
Hakikaten de Eisenstein, kuramcı da kelime mi, kuramın ta kendisidir.
Sinemayı düşüncenin ışığı altına neredeyse zoraki sürükleyen adamdır. Düşüncenin, yani diyalektiğin ışığı altına.
Ne ki birçok Batılı gibi diyalektiğin çoklu salınımlarına susuzdur.
Tez-antitez-sentez.
Görmek istediği bir tek bu üçlemenin ne denli saçaklanabileceği, ve karşıtlıkların kontrol edilebilir sonuçları. Bilhassa suret ve form açısından.
Oysa her çarpışmanın, her çatışmanın muhtemel sonuçları sonsuzdur. Zihinde değil, yaşamda.
Hele hele yaşamda.
Eisenstein çağdaşları tarafından da formalizm ile suçlanmıştır. Ne ki yapmayı istediklerine nazaran değil, yaptıklarına nazaran.
Tutku dolu bir zekâ bu denli mi hor kullanılır?
Eisenstein’ı içeriksiz biçim hâline getiren de işte bu horlamadır.
Toplumun ve devletin isteklerine boyun eğdikçe içeriğini kaybeder. İçeriğini, yani duygularını.
Hegel, bu diyalektik ustası, Doğulu bilincin sonsuzluk tutkusunun farkındadır. Tanrı’nın isimleri konusundaki haklı çoğulculuklarının da.
Birlikteki çokluğa, hatta sonsuzluğa o denli düşkündür ki Doğulu bilinç, Tanrı’ya yüklediği isimlerin sınırlanmasından hoşlanmaz.
En güzel isimler O’nundur. En güzel yüklemler.
Hegel de bu hakikati teslim eder nitekim.

Und die orientalische Erkenntnis besteht demnach in einem rastlosen Aufsuchen solche Prädikate.

(VE Doğu bilgeliği bu yüklemler uğruna sonu gelmez bir arayıştan oluşur.)

İnsan bilinci ya-ya da arasında ezilmekten ancak böyle kurtulabilir. Yüklemin sonsuzluğuyla.
Tanrı’nın isimlerini sınırlamayarak, yani tecelliyâta saygı duyarak.
Eisenstein sinema dilinin büyük ustalarından. Parça (çekim) ile bütünün (kurgu) diyalektiğine odaklanmış bir dikkatin sahibi.
Tektonik yapılara düşkün bir mühendis kafası gibi bakar sanatına, ya parçadan bütüne, ya da bütünden parçaya. Çatışmanın bütün heyecanı bütün (kurgu) ile parça (çekim) arasındadır.
Yasalar, işte böyle çıkar. Kullanım isteğinden. Önceden tayin edilmiş kurallarca amacın belirleniminden. Sınırlama arzusundan.
Sınırlama ve tanımlama arzusu. Tayin ve tahdid isteği. Mümkün olduğunca alanı belirleme.
Sesi ve görüntüyü.
Akustik alan ile optik alanı.
Düşünmek demek belirlemek demektir. Bölmek ve toplamak. Ayırmak ve bir araya getirmek.
Kısacası tahlil ve terkib.
Burada ihmal edilen parçalarla parçaların ilişkisidir.
Bütünü dikkate alan hiçbir yapı sınırları belirleme isteğine karşı koyamaz. Bu nedenle dikkati bütünüyle parçalar-arası çatışmaya vermek gereksizdir. Lükstür. Bir an evvel bütüne ulaşmalıdır. Ne yapıp edip bütüne, simetri’ye, euritmi’ye, düzene, yapıya, kurguya, kemâle.
Belirsizliklerin sultanı, Tarkovsky, bu nedenle pek hoşlanmaz bu yasa adamından. Eisenstein’den. Kurguculuğundan.
Tam da aksine o belirsizliği sever. Parçaları. Görünmez bir bütünün parçalarını.
Bağırmaz. Gözümüze sokmaz. Bütünü va’detmez. Çözümü.
Çözümlemez hiçbir şeyi. İşaret eder bir tek.
İnsanın acziyetine hürmet eder.

Ne garip değil mi, renkler üzerine çalışırken ölür Eisenstein.
Düşünürken.
Daha da garip olanı, benim payıma düşen de pek farklı değil.
Ölürken düşünmek.
Renkler içinde.


Unutma ey talib, vuslat hep karanlığa ihtiyaç duyar. Geceye yani. Siyaha. Günaha. Esrara. Batına. Meçhule.
Bu yüzden özü gereği aydınlıktan kaçınır. Gündüzden. Beyazdan. Zahirden. Malumdan.
Malumat aydınlıkta satılır, gün ortasında. Oysa irfan, yüzünü, talibine karanlıkta gösterir.
Alacakaranlıkta.
Krizin içinde.
Kuyunun dibinde.
Fırtınanın ortasında.
Acz içinde.
Çaresizken.
Ümidi tükenirken.
Lâ değil, illâ derken.

Copyright © All rights reserved. | ChromeNews by AF themes.